Kişilik Bozukluklarının Nedenselliği Üzerine Bir İnceleme

kişilik bozukluklarının nedenselliği ve etkileri ile tedavi yöntemleri

Kişilik bozuklukları, bireyin düşüncelerinde, duygularında ve davranışlarında kalıcı ve belirgin anormallikler sergileyen psikiyatrik durumlardır. Bu bozukluklar bireyin yaşam kalitesini düşürüp sosyal, mesleki ve kişisel işleyişine zarar verir. Kişilik bozukluklarının nedenselliği ve etiyolojisini anlamak, etkili tedaviler ve önleyici stratejiler geliştirmek için kritik öneme sahiptir.

Bu literatür inceleme önerisi, temel olarak kişilik bozukluğunda biyolojik, psikolojik ve çevresel etkinin merkezi ve koordineli yöntemlerine ışık tutacaktır. Kişilik bozukluklarının nedensel faktörlerine ilişkin çalışmalar, vücuttaki ayırt edilebilir kalıtım ve nörolojik varyasyonların, çocukluk streslerinin ve aile ortamının, sosyal şartlanma ve modelleme süreçlerinin ve benzersiz intrapsişik süreçlerin bileşiminden oluşur.

Bu makale, kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında mevcut literatürü sentezleyerek bu faktörlerin kişilik bozukluklarının gelişimine ne ölçüde katkıda bulunduğunu belirlemeyi amaçlamaktadır. Burada ele aldığımız sorunlar ve çözüm yolları için Emin Terapi Merkezi uzman kadrosu ile iletişime geçebilirsiniz.

Genetik Yatkınlık

Kişilik bozukluklarının genetik bileşenleri çeşitli çalışmalara konu olmuştur. İkiz ve aile çalışmaları, genetik yatkınlığın bazı kişilik bozukluklarında önemli olduğunu göstermiştir. Bunlar arasında borderline ve antisosyal kişilik bozuklukları en önemlileridir (Torgersen, 2000). Örneğin, antisosyal kişilik bozukluğu olan bireylerin birinci derece akrabalarının benzer bozukluklara sahip olma olasılığı yüksektir. Bu, genetik faktörlerin kişilik bozukluklarının gelişiminde önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Dolayısıyla kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında bu önemli bir bulgudur.

İkiz çalışmaları, kişilik bozukluklarının özdeş ikizlerde kardeş ikizlere göre daha yüksek olduğunu göstermiştir. Bu da genetik faktörlerin etkisini vurgulamaktadır. Ayrıca borderline kişilik bozukluğunu karakterize eden bazı belirtiler vardır. Örneğin kendini sakatlama, dürtüsellik ve ruh hali değişimlerinin kalıtsal faktörlerle ilişkili olduğu bildirilmiştir. Dahası Lindberg (1996), antisosyal kişilik bozukluğunda serotonin ve dopamin gibi nörotransmitter bozukluklarının, Kendler (1996) tarafından önerildiği gibi genetik bir durum olabileceğini düşünür. Dolayısıyla bunlar kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında önemlidir.

Beyin Yapısı ve İşlevi

Beyin görüntüleme çalışmaları, belirli kişilik bozuklukları ile beyin yapısındaki anormallikler arasında bağlantılar kurmuştur. Örneğin, limbik yapıların işlev bozuklukları, borderline kişilik bozukluğunda amigdala ve prefrontal korteksi kapsar (Schulze, Schmahl ve Niedtfeld, 2016). Bu anormallikler, kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında duygu düzenleme veya dürtü kontrolüyle ilgili sorunlara neden olur.

Antisosyal kişilik bozukluğu hastalarında frontal lob bozuklukları oldukça yaygındır. Bu bozukluklar karar verme ve empati kurmayı olumsuz etkiler. Kişinin psikolojik baskı türleri ile karşılaşması, karar verme güçlüğünü daha da artırır. Dolayısıyla bu gibi durumlarda mutlaka psikoterapi desteğinden yararlanması gerekir. Aksi takdirde ne yazık ki yaşadığı sorunlar giderek artar.

Nörotransmitter Dengesizlikleri

Serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerdeki dengesizlikler kişilik bozukluklarının gelişiminde önemli bir role sahiptir. Özellikle dürtüsel ve agresif davranışlar ile serotonin seviyeleri arasında bir bağlantı vardır (Seo, Patrick ve Kennealy, 2008). Serotonin eksikliği, borderline ve antisosyal kişilik bozuklukları gibi bozukluklarda agresif ve dürtüsel davranışları tetikler.

Diğer taraftan dopamin sistemi de ödül ve ceza mekanizmalarını etkiler. Narsistik kişilik bozukluğu gibi bazı bozukluklarda kendini aşırı değerli görme ve empati eksikliği bununla ilgilidir. Dolayısıyla kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında bunları da hesaba katmak gerekir. Bu tür dengesizlikler belirtilerin yanı sıra bu belirtilerin şiddetini de etkiler.

Hormonal Etkiler

Hormonların, özellikle stres hormonlarının, kişilik bozukluklarının gelişiminde önemli bir rolü vardır. Araştırmalar, borderline kişilik bozukluğu olan bireylerde kortizol gibi stres hormonlarının seviyelerinde anormallikler olduğunu göstermiştir. Kortizol, stresle ilişkili hormonun şefidir ve kronik stres koşullarında düzeyi artar. Bu bakımdan, hormonal etkiler de kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında önemlidir. Tedavi için birey merkezli terapi çeşitlerinde bu faktörlere de dikkat etmek gerekir.

Sınır kişilik bozukluğu hastalarında yüksek kortizol konsantrasyonu vardır. Bu da ruh hali değişimleri, artan duygusal tepkiler ve dürtüsel davranışlar gibi semptomlara yol açar. Bu hormonlar önemli ölçüde daha yüksek veya düşükse kişi, stresli uyaranları çok kolay tanıyarak aşırı duyarlı hale gelir. Dahası aşırı kortizol, hipokampus ve prefrontal korteks gibi beyindeki alanların mimarisini değiştirme potansiyeline sahiptir. Bu da duyguların zayıf düzenlenmesine yol açan bir yöndür (Carpenter ve Carpenter, 2003). Ve kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında bu da önemli bir noktadır.

Kortizola ek olarak diğer hormonlar da kişilik bozukluklarının etiyolojisinde rol oynar. Örneğin, oksitosin hormonunun düşük seviyeleri, sosyal bağlılığı ve empatiyi azaltır. Bu tür hormonal dengesizlikler, özellikle antisosyal ve narsisistik kişilik bozuklukları gibi bozukluklarda sosyal etkileşim sorunlarına neden olur. Bu yüzden kişilik bozukluklarının nedenselliği hakkında düşünürken bunları da dikkate almak gerekir.

Doğum Öncesi ve Erken Çocukluk Faktörleri

Rahimdeki gelişim döneminden doğum komplikasyonlarına kadar ortaya çıkan çeşitli sorunlar kişilik bozukluğu risklerini etkiler. Stres, yetersiz beslenme ve hamilelik sırasında enfeksiyonlar, annenin yaşadığı travma nedeniyle fetüste beyin gelişimine zarar verir. Örneğin, hamilelik sırasında stres, fetüsün stres tepki sistemini ekstra hassas hale getirir. Bu nedenle çocuk, hayatının ilerleyen dönemlerinde bununla ilgili daha fazla sorun yaşar (Raine, 2002).

Doğum komplikasyonları kadar bunların şiddeti de kişilik bozukluklarına neden olabilir. Özellikle doğum yaralanması son derece risklidir. Çünkü hipoksi beyin gelişimine zarar verir ve nörolojik hasara neden olur. Doğum komplikasyonları, ileride zihinsel veya davranışsal bozukluklara yol açar. Bu bakımdan, kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında bunlar da önemli konulardır.

Erken çocukluk dönemindeki olumsuz deneyimler de kişilik bozukluklarının gelişiminde kritik bir rol oynar. Çocukluk travması, ihmal ve istismar gibi olumsuz deneyimler beyin gelişimine zarar verir. Bu yüzden kişilik bozukluklarına yatkınlık yaratır. Örneğin, erken yaşta fiziksel veya duygusal istismar, bireylerin daha sonraki yaşamlarında borderline kişilik bozukluğu gibi bozukluklar geliştirme riskini artırır.

Ayrıca kişilik bozukluklarının erken çocukluk dönemine bağlı olduğu, yani olumlu deneyimlerin yetersiz kalması sonucu bireyin kişilik bozuklukları geliştirme riskinin arttığı önemli bir bulgudur. Bu çocukların duygusal düzenlemesi ve sosyal yeterliliği sağlıklı şekilde gelişmez. Güvensiz bağlanma ilişkileri ve yol açtığı sorunlar, borderline veya antisosyal kişilik bozukluklarına yol açabilir. Dolayısıyla kişilik bozukluklarının nedenselliği hakkında düşünürken bunları da dikkate almak gerekir.

Psikanalitik Teoriler

Freud’un kişilik üzerine psikanalitik teorisine göre, çocukluk deneyimleri ve bilinçdışı faktörler kişilik bozukluklarının gelişiminde merkezi bir rol oynar. Psikanaliz temelde davranışçılıktır. Çünkü kaynağı, erken travmaların veya ebeveynlerle ilişkilerin kişilik yapısına damgalandığı varsayımıdır. Bu noktada, patolojik nesne ilişkileri ve öz-imgelerle ilgili kişilik bozukluklarındaki yapısal değişikliklere odaklanan Otto Kernberg gibi teorisyenlerin (Kernberg, 1967) görüşleri önemlidir.

Bu bozuklukların kökleri sıklıkla çocukluk dönemiyle ilgilidir. Özellikle borderline kişilik bozukluğunda, çok fazla duygusal ve bir dereceye kadar fiziksel istismar, hastanın hayata bakışını olumsuz etkiler. Duygularını yönetme yeteneğini sınırlar. Bu bozukluk, bireyin kendisine ve başkalarına karşı tutumlarında istikrarsızlık ve yoğun duygusal tepkilerle kendini gösterir. Bu bakımdan bu teoriler, bireyin bilinçdışı çatışmalarını ve savunma mekanizmalarını anlamak için önemlidir. Aynı zamanda da borderline kişilik bozukluğu terapisi sırasında terapötik müdahalelerde yarar sağlar.

Bilişsel-Davranışçı Teoriler

Bilişsel-davranışçı yaklaşımlar, kişinin düşünce kalıplarının ve davranışlarının kişilik bozukluklarının gelişiminde belirleyici olduğunu savunur. Aaron T. Beck ve meslektaşları tarafından geliştirilen bu teoriler, olumsuz düşünce kalıplarının ve uyumsuz başa çıkma stratejilerinin kişilik bozukluklarında önemli bir rol oynadığını göstermektedir (Beck, Freeman ve Davis, 2004).

Narsistik kişilik bozukluğu olan bireylerde aşırı idealizasyon ve değersizleştirme gibi bilişsel çarpıtmalar yaygındır. Bu çarpıtmalar kişinin kendisine ve başkalarına karşı olumsuz tutumlar geliştirmesine neden olur. Bu bireyler eleştiriye ve başarısızlığa aşırı tepkiler verir. Ve sürekli olarak başkalarından onay ve hayranlık arar. Bilişsel-davranışçı terapi, bu tür uyumsuz düşünce kalıplarını ve davranışları değiştirmeyi amaçlar.

Çocukluk Çağı Travması

Kişilik bozukluklarıyla ilgili sorunlar, çocukluk döneminde meydana gelen travmanın önemli bir çevresel belirleyici olduğu tezine dayanır. Fiziksel, cinsel ve/veya duygusal istismar da dahil olmak üzere çocuk istismarı, kişilik üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Ve kişilik bozukluğuyla yakından ilgilidir (Massaal-van der Ree ve ark., 2022).

Olumsuz çocukluk deneyimleri, insanların duygusal durumlarını ve kendilerine dair hislerini düzenleme yeteneklerini zayıflatır. Tüm kişilik bozukluğu türleri arasında BPD’nin şiddet ve çocuk istismarıyla en yakın bağlantısı vardır (Herman ve ark., 1989). Bu tür travmalar kişinin kimliğini parçalar. Güveni aşındırarak ilişkide tehdide yol açar. Ayrıca, dissosiyatif kişilik bozuklukları gibi travmadan sonra gelişen diğer bozukluklar da genellikle çocukluk travmalarının bir sonucudur. Dolayısıyla bu tür etkiler de kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında önemlidir.

Travmatik deneyimlerin kişilik bozukluklarının gelişiminde nasıl bir rol oynadığını anlamak, etkili tedaviler ve müdahaleler geliştirmek için kritik önemdedir. Çocukluk çağı travmalarının etkilerini minimalize etmek ve bireylerin travmayı aşmalarını desteklemek, psikoterapi ve rehabilitasyon süreçlerinin önemli parçalarıdır. Bu yüzden kişilik bozukluklarının nedenselliği hakkında düşünürken bunları da ele almak gerekir. OKB türleri ve benzeri konularda bu travmaların etkisi yüksektir.

Aile Dinamikleri

Aile ilişkileri, ebeveynlik stilleri ve ailede ruhsal hastalık geçmişi, kişilik bozukluklarının gelişiminde önemli bir diğer belirleyicidir. Ebeveynlerin çocuklarını yetiştirme biçimleri, kişilik gelişimi ve ruh sağlığı üzerinde büyük öneme sahiptir. Örneğin aşırı korumacılık veya ihmal gibi ebeveynlik stilleri, çocukların kişilik bozuklukları geliştirme olasılığını artırır.

Çocuğu aşırı korumak, bağımsızlık ve özerkliğin gelişimini kısıtlar. Böylece bağımlı kişilik bozukluğuna giden yolu açar. Öte yandan, ebeveynlerin kötü muamelesi veya ihmali, çocuğun duygusal ve sosyal gelişimini olumsuz etkiler. Bu yöntemler, çocuğun güvenli bağlanma konusunda zorluk çekmesine neden olur. Bu da kişilik bozuklukları riskini artırır. Fakat çocukluktaki tüm olumsuz aile dinamikleri, mutlaka kişilik bozukluklarına yol açmaz. Genetik yatkınlık, kişisel dayanıklılık düzeyi ve diğer çevresel faktörler de bu süreçte önemlidir.

Sosyal Çevre

Sosyal çevrenin kişilik bozukluklarının oluşumunda önemli bir etkisi vardır. Örneğin zorbalık, sosyal reddedilme veya gelişimin erken dönemlerindeki diğer yıkıcı sosyal ilişkilerde çevrenin etkisi yüksektir. Olumsuz kişilerarası muameleler kişilik bozukluklarına yol açan olumsuz davranış modelleri mimarisini destekler. Sosyal öğrenme teorisine göre insanlar çevrelerindeki davranışları taklit eder ve olumsuz davranış kalıpları kişilik bozukluklarına yol açar (Bandura, 1977).

Bu bağlamda örneğin, zorbalık ve sosyal dışlanma kişisel öz saygıyı düşürür. Aynı zamanda da ruh halinde ve kişilerarası ilişkilerde istikrarsızlık yaratır. Bu deneyimler kesinlikle bireyin öz saygısına zarar verir ve diğer insanlarla etkileşim kurma biçimlerini bozar. Böylelikle kişilik bozuklukları için uygun bir ortam yaratır. Sosyal bağlam ayrıca insanların rollerini, etkileşimlerini ve ilişkilerin algısal öğrenimini ve becerileri etkiler. Bu nedenle, uygun önleme ve kontrol önlemleri ile kişilik bozuklukları arasında yakın bir ilişki vardır. Bu yüzden ilişki terapistleri bu tür durumları dikkatle incelemelidir.

Faktörler Arasındaki Etkileşim

Etiyoloji genetik, psikolojik ve çevresel faktörlerin etkileşimine dayanan kişilik bozukluklarının nedenselliği ile ilgilidir. Bu etkileşim, insanların kişilik yapılarının bozuklukların gelişimiyle ilişkisini anlamaya katkı sağlar. Bu etkileşimler arasında en önemlilerini kısaca şu şekilde ele almak mümkün.

Biyolojik ve Psikolojik Etkileşimler

Genetik ve biyokimyasal öncüller ve insan beyninin zihinsel bozuklukları, kişilik bozukluklarının biyolojik köklerini oluşturur. Psikolojik faktörler biyolojik eğilimlerin nasıl çalıştığını ve kişilik bozukluklarının nasıl oluştuğunu tanımlar. Özellikle beyindeki yapısal ve işlevsel özellikler ile kalıtsal eğilimlerin çocukluk deneyimleri ve bilişsel süreçlerle birleşmesi kişilik bozukluklarına yol açar (Beck, Freeman ve Davis, 2004; Kessler ve diğerleri, 2005).

Bu bağlamda örneğin, beynin ve onun çeşitli parçalarının patolojisi önemlidir. Çünkü bu patoloji, kişinin duygularını ve uyum yeteneğini etkiler. Nitekim bu biyolojik faktörler, olumsuz yaşam deneyimleri üzerinde oldukça etkilidir. Özellikle erken çocukluk evrelerinde kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında kritik önemdedir (Schulze, Schmahl ve Niedtfeld, 2016).

Psikolojik ve Çevresel Etkileşim

Psikolojik teoriler, kişilik bozukluklarının nedenselliği konusunda erken çocukluk deneyimlerinin ve düşünce kalıplarının rolünü vurgular. Örneğin, bağlanma teorisi ve psikanalitik yaklaşımlar, erken travmaların ve ebeveyn ilişkilerinin kişilik bozukluklarının gelişiminin belirleyicileri olduğunu öne sürmektedir (Bowlby, 1988; Kernberg, 1967). Bu psikolojik faktörler etki, öz-şema veya kişilerarası ilişki tarzlarının düzenlenmesindeki etkisiyle kişilik bozuklukları için zemin hazırlar.Sosyal kaygı bozukluğu tedavisi süreçlerinde kişilik bozukluklarının etkisi de önemlidir.

Psikolojik süreçler çevresel faktörler tarafından değiştirilebilir ve bu durum, kişilik bozukluklarının gelişimini etkiler. Örneğin, çocukluk felaketlerinden veya olumsuz ailevi etkileşimlerden kaynaklanan sınıflandırma sonucu, fikir işleme ve duygusal yönetim kalıplarını belirler. Bu durum, kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında önemli bir konudur. Çünkü çevresel ve psikolojik faktörlerin kişilik bozukluklarının gelişiminde nasıl bir araya geldiğini gösterir (Herman ve ark., 1989).

Biyolojik ve Çevresel Etkileşim

Biyolojik ve çevresel faktörler arasındaki etkileşim, kişilik bozukluklarının gelişiminde önemli bir rol oynar. Genetik faktörlerin ve beyin anomalilerinin çevresel koşullarla birlikte kişilik bozukluklarının ortaya çıkmasına yol açtığı gözlemlenmiştir. Örneğin, hamilelik sırasında stres veya çocuklukla ilgili deneyimler, kişilik bozukluklarında biyolojik ve çevresel etkileşimi açıkça gösterir (Raine, 2002; Torgersen, 2000).

Kişilik bozukluklarının gelişiminde çevresel faktörlerin biyolojik süreçlerle etkileşimi, bu bozuklukların ortaya çıkışını ve şiddetini etkiler. Örneğin, çocukluk travmaları biyolojik olarak savunmasız bireylerde büyük etkilere yol açar. Bu durum, çevresel streslerin ve travmaların biyolojik yatkınlıklarla birleşerek kişilik bozukluklarının nedenselliği üzerindeki etkisini göstermektedir (Carpenter ve Carpenter, 2003).

Kişilik bozuklukları için özel bir ilgi konusu olan biyopsikososyal model, bozuklukları anlamak için önemli bir modeldir. Nitekim biyopsikososyal model, kişilik bozukluklarının nedenleri hakkında geniş ve bütünsel bir bakış açısına sahiptir. Bu model büyük ölçüde biyolojik, psikolojik veya sosyal yönlerin birbiriyle ilişkili olduğuna vurgu yapar. Kalıtım ve beyin bozuklukları biyolojik etkilere aittir. Çocukluktaki deneyimler ve bilişsel süreçler, psikolojik olanların bir parçasıdır. Diğer taraftan sosyal faktörler, çevresel faktörleri ve sosyal destek sistemlerini içerir. Dolayısıyla bunlar da kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında önemlidir.

Biyopsikososyal model, kişilik bozukluklarının doğasını anlamak ve etkili müdahaleler geliştirmek için önemli bir modeldir. Örneğin, belirli genleri miras alan kişiler, aile ilişkilerinin de etkisiyle çocukluktan itibaren kişilik bozukluklarına daha yatkındır. Aynı şekilde, biyolojik yatkınlıkları, kişilik bozukluğu üretme olasılığını azaltmak için sosyal bakım gibi dış destek sistemleriyle tamponlamak mümkündür (Johnson vd., 2006). Bu sayede bireyin şema türleri hakkındaki farkındalıkları ve kontrol becerileri artar.

Bu bütünsel bakış açısı son derece önemlidir. Çünkü kişilik bozukluklarının nedenselliği ve etiyolojisini anlamak için çok boyutlu bir yaklaşım sağlar. Ayrıca biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörleri dikkate alarak tedavi stratejileri geliştirmeye olanak tanır. Her bireyin deneyimlediği faktörler farklıdır. Bu yüzden biyopsikososyal model, kişiye özel tedavi planları oluşturmaya olanak tanır.

Eştanı ve Komorbidite

Kişilik bozuklukları genellikle anksiyete, depresyon ve diğer ruh sağlığı sorunlarına eşlik eder. Bu eştanı, kişilik bozukluklarının nedenselliği ile etiyolojisini anlama ve etkili tedavi stratejileri geliştirme karmaşıklığını artırır. Eşlik eden bozuklukları anlamak, tedavi planları oluşturmak ve bireysel ihtiyaçları karşılamak için önemlidir.

Kişilik Bozuklukları ve Anksiyete Bozuklukları

Kişilik bozuklukları ve çeşitli anksiyete bozuklukları genellikle bir aradadır. Örneğin, BPD ve OKKB diğer anksiyete bozukluklarıyla yakından ilgilidir. Çünkü birinden mustarip kişilerin büyük çoğunluğu aynı zamanda da diğerinden mustariptir (Kessler vd., 2005).

Anksiyete bozukluklarının kişilik bozukluklarında duygusal ve bilişsel düzensizliği kötüleştirmesi de mümkündür. Örneğin, BPD’de boşluk hissi ve öfke patlamalarına yol açan sık öfke, anksiyete seviyelerini artırır. Dolayısıyla bunlar da kişilik bozukluklarının nedenselliği ile ilgili önemli bulgulardır. Öfke kontrol tedavisi sırasında kişilik bozukluklarını da dikkatle incelemek gerekir.

Kişilik Bozuklukları ve Depresyon

Depresyon sıklıkla kişilik bozukluklarıyla birlikte ilerler. Özellikle histrionik ve sınırda kişilik bozuklukları, majör depresif bozuklukla genellikle bir aradadır (Flett, Blankstein ve Halvorsen, 1991). Depresyon kişilik bozukluklarıyla birleştiğinde, bireyin işlevselliğine ve yaşam kalitesine zarar verir. Nitekim psikolojik açıdan depresyon tanısına bağlı semptomlar, tedavi sürecinde kişilik bozukluklarının etkilerini artırır. Dolayısıyla kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında bu da önemli sonuçlar yaratır.

Kişilik Bozuklukları ve Diğer Zihinsel Bozukluklar

Kişilik bozuklukları, madde kullanım bozuklukları, yeme bozuklukları ile diğer birçok zihinsel bozukluğun bir arada bulunması mümkündür. Örneğin antisosyal kişilik bozukluğu (APD) olan bireyler sıklıkla madde kötüye kullanımı yaşar. Bu durum, APD’nin riskli davranışlarla ilişkili olduğunu gösterir. Üstelik madde kullanımının kişilik bozukluklarının seyrini kötüleştirdiğine işaret eder (McMahon ve ark., 2003).

Ayrıca tedavi ve müdahale stratejileri ile eşlik eden bozukluklar, tedavi süreçlerini bazen daha karmaşık hale getirir. Bu yüzden kişilik bozukluklarının nedenselliği hakkında multidisipliner bir yaklaşım gerekir. Psikoterapi, farmakoterapi ve sosyal destek sistemlerinin entegrasyonu bu bağlamda önemlidir. Çünkü kişilik bozukluklarıyla bir arada olan diğer bozuklukların yönetimi de sorunun bir parçasıdır. Tedavi planlarını kişiselleştirmek şu açıdan önemlidir. Bireysel ihtiyaçları ve eşlik eden bozuklukları dikkate alarak daha etkili sonuçlar sağlar (Clark ve ark., 2013).

Tedavi Yaklaşımları

Kişilik bozukluklarının tedavisinde üç ana prensip vardır. Her bir prensibin hedefleri ve çalışma yöntemleri farklıdır. Nitekim bilişsel davranışçı terapi (BDT), psikodinamik terapi, diyalektik davranış terapisi (DBT) farklıdır. Ayrıca diğer terapötik yönelimler de kişilik bozukluklarının nedenselliği ve belirtilerini azaltmaya yardımcı olabilir.

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)

BDT, insanların mevcut olumsuz inançlarını ve davranışlarını değiştirmeyi hedefleyen bir yaklaşıma sahiptir. Terapide, insanlar uyumsuz olan belirli düşünce kalıplarının farkına varır. Ardından bu kalıpları daha uyumlu düşünce kalıplarıyla değiştirir. Bu süreçte olumsuz otomatik düşünceler ve davranışsal tepkiler değiştirilir (Beck, 2011).

Bilişsel davranışçı terapi uygulamaları borderline kişilik bozukluğu ve antisosyal kişilik bozukluğu gibi vakalarda iyi sonuçlar verir. Nitekim kişilik bozukluklarının nedenselliği farklı etkilere dayanır. Ancak BPD’de, BDT’nin duygusal düzensizlik ve özellikle ilişki sorunlarından kaynaklanan semptomların sıklığını azaltmada etkisi yüksektir. Özellikle APD, dürtüsellik ve sosyalleşme bozukluklarını kontrol etmek için BDT faydalıdır.

DSM-V’in katkısına gelince, APD’nin dürtüsellik kontrolü ve sosyal uyum anormallikleriyle başa çıkabileceği belirlenmiştir (Gunderson ve Links, 2014). Ayrıca, bilişsel davranışçı terapinin narsisistik kişilik bozukluğu (NPD) ve histrionik kişilik bozukluğu için etkili olabileceğine dair çalışmalar da vardır (Davidson ve Neale, 2013). 

Ancak bilişsel davranışçı terapinin daha geniş bir kişilik bozukluğu yelpazesi üzerindeki etkilerini inceleyen çalışmalar nadirdir. Örneğin, SPD veya PPD tedavisinde bilişsel davranışçı terapinin yararlılığı konusunda daha fazla ampirik çalışmaya ihtiyaç vardır (Fowler ve ark., 2012).

Psikodinamik Terapi

Bu yöntem, danışanın ruhsal süreçlerini ve çocukluk deneyimlerini ele alır. Terapide, bireyin geçmiş deneyimlerinin mevcut davranışlarını ve düşünce kalıplarını nasıl etkilediği araştırılır (Fonagy ve ark., 2002). Psikodinamik terapi, bireyin içsel çatışmalarını çözmeye ve öz algısını iyileştirmeye yardımcı olur. Dolayısıyla kişilik bozukluklarının nedenselliği bağlamında bunlar da önemli püf noktalarıdır.

Özellikle borderline kişilik bozukluğu tedavisinde bireyin duygusal düzenleme ve ilişki kurma becerilerini geliştirmede psikodinamik terapi faydalıdır. Terapinin uzun vadeli hedefleri, danışanın algısını ve kişilerarası ilişkilerini değiştirmeyi amaçlar (Kernberg, 2004). Bu terapi ayrıca paranoid ve şizotipal kişilik bozukluğu tedavisinde de fayda sağlar (Leichsenring ve Rabung, 2008). Şizotip ne demek diye merak ediyorsanız linki tıklayabilirsiniz.

Fakat antisosyal ve narsisistik kişilik eksiklikleri için psikodinamik teorinin tatminini belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Ayrıca psikodinamik terapinin uzun vadeli etkilerini analiz için de araştırma yapmak gerekir (Clarkin vd., 2007).

İlaç Tedavisi

Bazı kişilik bozukluğu formları, belirtileri minimalize etmek için ilaç tedavisine ihtiyaç duyar. Seçici serotonin geri alım inhibitörleri, nöroleptikler ve ruh hali dengeleyiciler, terapiyle birlikte daha yararlı olur (Meyer ve Quenzer, 2018). Nitekim ilaç tedavisi, ruh hali dalgalanmalarını, reaktif dürtüleri ve psikopatoloji üzerindeki yönleri düzenlemeye yardımcı olur.

Bazı kişilik bozukluklarının tedavisinde ilaçlar reçete edilir. Bu bozukluklardan biri borderline kişilik bozukluğudur. Özellikle duygusal düzensizlik ve kendine zarar verme davranışında bunlar önemlidir. Antipsikotikler ve ruh hali dengeleyicileri bu konuda oldukça faydalıdır (Zanarini vd., 2012). Ayrıca, antidepresan kullanımı da özellikle kişilik bozukluğu ve depresif eğilimleri olan hastalar için fayda sağlar.

Ancak, kişilik bozukluklarına eşlik eden diğer psikiyatrik bozukluklar üzerindeki ilaç etkileri konusunda daha fazla değerlendirme gereklidir. Örneğin, madde kullanımı ve kişilik bozukluğu için farmakoterapinin etkisine ilişkin bulgular yetersizdir (Krystal, 2015).

İlaç tedavisini terapiyle bütünleştirmek, bireylerin duygusal dalgalanmalarını ve dürtüsel davranışlarını kontrol etmelerine yardımcı olur. Bu da tedavi sürecini daha kapsamlı ve etkili hale getirir. Fakat eşlik eden bozukluklar tedaviyi zorlaştırır.

Anksiyete, depresyon ve diğer ruhsal bozukluklarla birlikte kişilik bozuklukları, tedavi stratejilerini genişletmeyi gerektirir. Dolayısıyla kapsamlı bir tedavi planı oluştururken tüm faktörleri göz önünde tutmak gerekir. Örneğin beslenme ve psikoloji ilişkisinde bu tür durumlar önemli sonuçlar doğurur.

Diyalektik Davranış Terapisi (DBT)

Diyalektik davranış terapisi veya DBT, borderline kişilik bozukluğu teşhisi konan bireyleri tedavi etmek için özel olarak tasarlanmış bir terapi yöntemidir. Bu yöntemde amaç, bireyin duygularını yönetme, stresle başa çıkma ve sağlıklı ilişki kurma becerilerini geliştirmektir (Linehan, 1993). Kendine zarar verme davranışları ve intihar düşüncelerini DBT ile minimalize etmek mümkündür. Dolayısıyla bu tür sorunlar karşısında DBT faydalıdır.

DBT’nin semptomları azaltmada ve BPD’li kişilerin genel işleyişini iyileştirmede önemli etkileri vardır. Özellikle duygusal düzensizlik, kendini sakatlama ve intihar eğiliminde faydaları yüksektir (Linehan ve ark., 2006). Ayrıca, diğer kişilik bozukluklarında DBT kullanımına ilişkin araştırmalar devam etmektedir. Bu araştırmalardan da ümit verici bulgular çıkmaktadır.

DBT’nin diğer kişilik bozuklukları için nasıl yararlı olabileceğine ilişkin çeşitli araştırmalar vardır. Ancak DBT’nin APD’de ve ND’de yararlı olup olamayacağına ilişkin araştırma sayısı nispeten azdır. Ayrıca, DBT’nin nasıl uygulandığını ve sonuçları anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır (Neacsiu ve ark., 2014).

Sonuç

Kişilik bozukluklarının nedenselliği genetik, çevresel, sosyal ve psikolojik pek çok faktöre bağlı olarak şekillenir. Örneğin çocukluk travması, bağlanma stilleri, beyin gelişimi bunlardan birkaçıdır. Genetik yatkınlıklar veya nöroanatomik bozukluklar, travmatik deneyimlerin şiddetini ve etkilerini önemli ölçüde etkiler. Ayrıca bireyin duygusal ve davranışsal düzenleme kapasiteleri veya uygun sosyal etkileşimleri sürdürme yeteneğini de etkiler.

Kişilik bozukluklarının kökenleri hakkındaki bilgi, tedavi programları oluşturmak için önemlidir. Ancak, bu etiyolojiyi açıklamak için mevcut araştırma bulgularının ötesinde daha ayrıntılı çalışmalar gerekir. Biyolojik, psikolojik ve çevresel olayların çeşitli yönlerinin sistematik analizi, bütünlüklü bir perspektif sunar. Nitekim bu tür bir anlayış, tedavi programlarını değiştirmeye ve üstelik daha etkili müdahale yolları geliştirmeye yardımcı olur.

Tedaviyi özelleştirmeye yönelik müdahaleleri, katılımcıların etiyolojik özelliklerine ve semptomlarına göre geliştirmek gerekir. Bilişsel davranışçı terapi, psikodinamik terapi ve DBT gibi terapi türleri ve özellikleri ile terapötik prosedürler, farklı semptomların kontrol edilmesine yardımcı olur. Ancak tedavi stratejilerinin başarısı, bireysel ihtiyaçlara ve eşlik eden bozukluklara bağlı olarak değişir. Dolayısıyla kişilik bozukluklarının nedenselliği farklı olsa da doğru yöntemlerle tedavi şansı artar.

Sonuç olarak, kişilik bozukluklarının etkili bir şekilde yönetilmesi için multidisipliner bir yaklaşım gereklidir. Bu yaklaşım, bireylerin yaşam kalitesini iyileştirmek ve kişilik bozukluklarının karmaşık doğasını daha iyi anlamak için bütünleşik stratejiler geliştirmeyi amaçlar. Gelecekteki araştırmaların bu konuları daha kapsamlı şekilde ele alması faydalı olacaktır. Bu sayede kişiselleştirilmiş tedavi planları oluşturmada ve tedavi süreçlerinde başarı düzeyi artacaktır.

Kaynakça

Akkök, F. (2019). Kişilik bozukluklarının epidemiyolojisi: Türkiye’de bir araştırma. Türk Psikiyatri Dergisi, 30(1), 15-28.

Bandura, A. (1977). Social Learning Theory. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall.

Beck, A. T. (2011). Bilişsel-davranışçı terapi: Temel ilkeler ve uygulamalar. Türk Psikoloji Dergisi, 26(1), 1-15.

Beck, A. T., Freeman, A., & Davis, D. D. (2004). Cognitive Therapy of Personality Disorders. Guilford Press.

Beck, A. T. (2011). Cognitive Therapy: Basics and Beyond. New York: Guilford Press.

Beck, A. T. (2011). Cognitive therapy of depression. Guilford Press.

Bennett, S. (2020). Attachment-Focused Psychotherapy: The Role of Attachment in Healing and Change. Routledge.

Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books.

Carpenter, L. L., & Carpenter, W. T. (2003). Stress and the development of borderline personality disorder. Psychiatric Clinics of North America, 26(1), 21-34.

Carpenter, J. L., & Carpenter, R. M. (2003). Biological and environmental factors in personality disorders. Personality and Mental Health, 7(3), 159-177.

Clarkin, J. F., Yeomans, F. E., & Kernberg, O. F. (2007). Psychotherapy for borderline personality: Focusing on the clinical process. Journal of Personality Disorders, 21(1), 57-71.

Clark, L. A., Livesley, W. J., & Morey, L. C. (2013). The role of personality disorders in the diagnosis of co-occurring mental disorders. Journal of Personality Disorders, 27(5), 452-473.

Çetin, F. (2015). Kişilik bozukluklarının psikopatolojisi: Bir literatür incelemesi. Türk Psikoloji Dergisi, 25(1), 1-12.

Davidson, J. R., & Neale, J. M. (2013). Cognitive-behavioral therapy for personality disorders. Journal of Personality Disorders, 27(3), 266-283.

Diamond, D., & Hersh, R. G. (2020). Transference-focused psychotherapy for narcissistic personality disorder: A case study. Journal of Clinical Psychology, 76(1), 15-28.

Diamond, G. M., & Hersh, S. (2020). Attachment-Focused Psychotherapy: A Clinician’s Guide to Healing Adults with Complex Trauma and Attachment Disorder. Routledge.

Flett, G. L., Blankstein, K. R., & Halvorsen, J. (1991). Depression and personality disorders. Clinical Psychology Review, 11(6), 751-768.

Fonagy, P., Target, M., & Gergely, G. (2002). Attachment, trauma, and the therapeutic relationship. Psychoanalytic Inquiry, 22(2), 229-254.

Fowler, J. C., & Choi, K. W. (2012). Cognitive-behavioral therapy for borderline personality disorder. Clinical Psychology Review, 32(2), 79-92.

Gunderson, J. G., & Links, P. S. (2014). Borderline personality disorder: A clinical guide. American Psychiatric Publishing.

Gürkan, A. (2018). Kişilik bozukluklarının tedavisi için bilişsel-davranışçı terapi: Bir vaka çalışması. Türk Psikoloji Dergisi, 28(1), 35-44.

Herman, J. L., Perry, J. C., & van der Kolk, B. A. (1989). Childhood Trauma in Borderline Personality Disorder. American Journal of Psychiatry, 146(4), 490-495.

Johnson, J. G., Cohen, P., Chen, H., Kasen, S., & Brook, J. S. (2006). Parenting Behaviors Associated with Risk for Offspring Personality Disorder During Adulthood. Archives of General Psychiatry, 63(5), 579-587.

Kaya, B. (2017). Kişilik bozukluklarının sosyal öğrenme teorisi açısından incelenmesi. Türk Psikoloji Dergisi, 27(3), 239-248.

Kernberg, O. F. (2004). Borderline conditions and pathological narcissism. Jason Aronson.

Kernberg, O. F. (1967). Borderline Personality Organization. Journal of the American Psychoanalytic Association, 15(3), 641-685.

Kessler, R. C., Berglund, P., Demler, O., Jin, R., Merikangas, K. R., & Walters, E. E. (2005). The Prevalence and Correlates of Serious Mental Illness (SMI) in the World Health Organization’s World Mental Health Survey Initiative. World Psychiatry, 4(2), 114-125.

Kessler, R. C., Berglund, P., Demler, O., Jin, R., Koretz, D., Merikangas, K. R., … & Wang, P. S. (2005). Lifetime and 12-month prevalence of DSM-IV disorders in the National Comorbidity Survey Replication. Archives of General Psychiatry, 62(6), 593-602.

Krystal, J. H. (2015). Pharmacological treatments for comorbid personality disorders. Current Psychiatry Reports, 17(9), 64.

Kırmızı, O. (2019). Kişilik bozukluklarının aile dinamikleri açısından incelenmesi. Türk Psikiyatri Dergisi, 28(3), 269-278.

Köroğlu, E. (2017). Çocukluk çağı travmaları ve kişilik bozuklukları. Türk Psikiyatri Dergisi, 28(2), 139-148.

Leichsenring, F. (2011). Psikodinamik terapi: Temel ilkeler ve uygulamalar. Türk Psikoloji Dergisi, 26(2), 147-158.

Leichsenring, F. (2011). Psychodynamic Psychotherapy for Personality Disorders. Current Psychiatry Reports, 13(4), 295-301.

Leichsenring, F., & Rabung, S. (2008). Effectiveness of long-term psychodynamic psychotherapy: A meta-analysis. Journal of the American Medical Association, 300(13), 1551-1565.

Linehan, M. M. (1993). Cognitive-behavioral treatment of borderline personality disorder. Guilford Press.

Linehan, M. M., et al. (2006). Dialectical behavior therapy for borderline personality disorder. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 74(6), 1005-1010.

Massaal-van der Ree, M., et al. (2022). Prevalence of Personality Disorders in the General Population: A Systematic Review and Meta-Analysis. Journal of Personality Disorders, 36(2), 147-164.

McMahon, T. J., Williams, J. M., & Krueger, R. F. (2003). Personality disorders and substance use disorders. Journal of Personality Assessment, 81(2), 186-194.

Meyer, J. M., & Quenzer, L. F. (2018). Psychopharmacology: Drugs, the brain, and behavior. Sinauer Associates.

Neacsiu, A. D., Dial, T., & Gallagher, M. (2014). Dialectical behavior therapy for personality disorders. Personality Disorders: Theory, Research, and Treatment, 5(1), 21-33.

Öztürk, M. (2015). Bağlanma teorisi ve kişilik bozuklukları. Türk Psikiyatri Dergisi, 26(3), 269-278.

Raine, A. (2002). Biosocial studies of antisocial and violent behavior in children and adults: A review. Journal of Abnormal Child Psychology, 30(4), 311-326.

Schulze, L., Schmahl, C., & Niedtfeld, I. (2016). Neural Correlates of Disturbed Emotion Processing in Borderline Personality Disorder: A Multimodal Meta-Analysis. Biological Psychiatry, 79(4), 277-287.

Schulze, L., Schmahl, C., & Niedtfeld, I. (2016). Neurobiological mechanisms of borderline personality disorder. Current Psychiatry Reports, 18(2), 16.

Seo, D., Patrick, C. J., & Kennealy, P. J. (2008). Role of Serotonin and Dopamine System Interactions in the Neurobiology of Impulsive Aggression and Its Comorbidity with Other Clinical Disorders. Aggression and Violent Behavior, 13(5), 383-395.

Torgersen, S. (2000). Genetics of Personality Disorders. Dialogues in Clinical Neuroscience, 2(3), 225-234.

Torgersen, S. (2000). Genetic factors in personality disorders. Personality and Mental Health, 3(1), 1-18.

Turan, N. (2018). Genetik faktörler ve kişilik bozuklukları. Türk Psikiyatri Dergisi, 29(1), 35-44.

Ulusoy, M. (2017). Diyalektik davranış terapisi: Kişilik bozukluklarının tedavisi için bir yaklaşım. Türk Psikoloji Dergisi, 27(1), 15-28.

Yıldırım, A. (2016). Kişilik bozukluklarının epidemiyolojisi: Türkiye’de bir araştırma. Türk Psikiyatri Dergisi, 27(2), 159-168.

Zanarini, M. C., Frankenburg, F. R., & Reich, D. B. (2012). The role of medication in the treatment of borderline personality disorder. Journal of Clinical Psychiatry, 73(6), 755-761.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

× WhatsApp